Yarım 8
Kim bilir ne zamandır bir tek harf bile yazmamıştı kağıda. Attığı başlıklar bile bilmem, bilmiyorum, başlıksız, untitled gibi şeylerdi.
– Anlamlı bir tek kelime bile yazmamıştı demek daha doğru sanki. Öyle yazalım o zaman.
Kim bilir ne zamandır bir tek anlamlı kelime bile yazmamıştı kağıda.
– Böyle yazınca da anlamsız bir sürü kelime yazmış da anlamlı hiç yazamamış gibi anlaşılıyor.
Devamında attığı başlıkların bilmiyorum, bilmem gibi kelimelerden oluştuğunu yine belirtsem mi acaba? Gerçi onlar da bakıldığında anlamsız sayılmazlar. Bilmiyorum ne zaman anlamsız oldu ki? Halbuki en anlamlı cümlelerin başında geliyor bana göre. Hiç öyle büyük bir erdemmiş gibi söylemiyorum bunu. İstatistik tamamen. Bilmediğin zibilyon şey var bildiklerine kıyasla. Bilmediğini biliyor olmak acayip asıl.
900 gramlık et parçası bilmeyi bilmekle kalmayıp bilmediğini de biliyor. Var olan tüm bilgileri yüzdeye vursak bu 900 gramlık parça, bilginin tamamını bilmese de tamamını kavrayacak bir çözüm bulmuş görünüyor. Ki bildiklerinin yüzdesi bilmediklerinin yanında bir hiç olsa da. İstatistiki kibir denebilir mi acaba buna?
Kim bilir? Pff yine aynı cümle. “Kim bilir?” Kim bilmezin cevabı çok net olduğundan mı bu muğlak cevaba sahip kim bilire verilen bu önem. O yüzden midir ki Oya ve Kaya bu konuya bilir kişi olarak dahil edilmişlerdir?
Bilir kişiler de işleri kendinden bilenlerden mi oluşuyordu? Kendini bilmezler hep mi bilmiyorlardı kendilerini, yoksa arada da olsa ha ben buyum diyorlar mıydı? Ya da bi falcı bi kahin bulup, başlangıç seviyesinde latince öğrenip kendilerini bilmelerine olanak tanınıyor muydu? Bilir kişiler kıraathanesinin girişinde kendini bilmeyen giremez yazılı mıydı mesela?
Ne zamandır bir tek anlamlı kelime bile yazamamıştı.
– “bir” ile “tek”in yerini değiştirsem iyi olacak. “bir” fazla gibi bu haliyle.”bir”siz okursanız siz de anlarsınız. “bir”in bile fazla olduğu bir cümle. Ki geriye kalan da “tek”. Hem bir hem tek oksimoron yaratıyor gibi. Sahte peygamber misali. Bir tek bile atılmıyor rakı masalarında. Asgari 2 tek beklentisi var. Halbuki yer değiştirince onları öyle mi? Tek birin bile bir anlamı var. Sonunda başına bir şey yazmaya gerek duymadan. Tek bir! Allahu ekbar! Neyse.
Ne zamandır tek bir anlamlı kelime bile yazamamıştı.
– “kağıda”yı çaktırmadan cümleden çıkaralı baya olmuş. Siz de farketmiş miydiniz yokluğunu? Yoksa kim kağıda bir şey yazıyor ki bu devirde deyip geri dönüşüme göndermiş miydiniz çoktan? Ekrandan okuduğun bir cümleyi kağıtta hayal ettirmek için tüm programların ortak bir çaba harcayıp hepsinin arka planının beyazda buluşması ne garip? Bazıları daha ileri gidip saman renginde ve de dokulu yapıyor arka planları. Halbuki ne çabuk uyum sağladık ekrandan okumaya. Yavaş ve uslu bir geçiş yerine zart diye geçmeyi tercih ettik. Ama arka plan hala kağıt dokusu.
1960’lı yıllarda hazır kek karışımı satmaya kalkışan markanın her şeyin hazırını yapması, kendilerini eksik hisseden ev kadınlarının bu kekleri sadece bir kez kullanıp tekrar kullanmamaları, sonrasında sadece yumurta ve süt eklenerek yapılabilen keklerin sahneye çıkışı ve tüm dünyanın bunları hızlıca kabul etmesi gibi. Biraz uzun oldu farkındayım. Kağıt israfı söz konusu olmayınca derdini kısaca anlatmak gibi bir yükümlülüğü olmuyor insanın.
Ne zamandır tek bir anlamlı kelime bile yazamamıştı.
– Ne=uzun gibi burada ilginç bir şekilde. “Ne”‘nin uzun anlamını taşıdığı yegane yer burası olsa gerek. Ne sanki tam bu cümle kurulurken oradan geçiyormuş da “uzun” kısa bir tuvalet molasına gitmek istediğini söyleyip “ne”den yerini almasını istemiş. “uzun” anlamının hakkını verecek kadar gecikince sanki “ne” soru olmanın tüm gücünü kaybetmiş de “uzun” olmuş. Yokluğunu farkettiklerinde ise iş işten geçmiş. Kimse ne diye sormaz olmuş. “Neden”den “ne” silinince “den” kalmış geriye sadece. Den? Den? diye tekrarlanıp kimse anlam veremeyince “den” de işi bırakmış. ” ” ” ” böyle oluşmuş işte. Şüphecilik de böylece bitmiş.
Uzun zamandır tek bir anlamlı kelime bile yazamamıştı.
– Kelimeler tek başlarına bir şey ifade etmeyebilir. Bağlama göre değişkenler de aynı zamanda. Anlamlı bir kaç kelimeyi yan yana yazsa da anlamlı olmayabilir. Anlamlı bir cümleyle mi değiştirmeli bu cümleyi? Zaten anlamlı bir kelime bile yazamayışının anlamsız bir cümle olması güzel bir gönderme olmaz mı peki? Hmm. İlk cümle olunca anlaşılmayabilir. Dip not versek?
Uzun zamandır tek bir anlamlı kelime bile yazamamıştı.*
*Yazar burada bu cümlenin anlamsızlığına atıf yapmakta, “kelime” yerine “cümle” yazılması gerektiğinin son derece farkında (kendini bilmekte), bu anlamsızlığı pekiştirmek için kelime oy.. pardon cümle oyunu yapmaktadır.
– İlk cümleden dip not vermek de saçma sanki. Aman neyse. Direkt düzeltiyorum, belki sonsözde bahsederim bundan. Bitirmek için de motivasyon olur bana. Oraya kadar gelmiş insanlara hediyem gibi. Böyle bir cümleyle de geçiştirmem hem. Anlatırım içimi döke döke. Ne kadar tutarsa. Atıp tutarım istediğim kadar.
Uzun zamandır tek bir anlamlı cümle bile yazamamıştı.
Yine yazamadı…